13 Haziran 2013 Perşembe

bir anın peşinden koşmak

Biliyorum ki, beni bizzat tanımış veya sosyal medyadan takip etmiş olanlarınız haftalar sonra ilk defa gündemdeki olaylar dışında bir konuda yazıyor olmama şaşıracak ama bu yazının sihri de burada zaten. tek bir an'ı akıldan ne olursa olsun, kıyamette dahi çıkartamamakta. 
Belki saniyenin binde biri bir zaman dilimi için aylarca kendi kendini hırpalamakta. 
Bazıları demişler ki, insanı insan yapan şey düşünebilen bir hayvan olmasından. Oysa düşündüğümüz için, algı süzgeçlerimiz, değer yargılarımız, tabularımız, doğru kabul ettiklerimiz yüzünden düşünmememeyi başaramayan canlılar olmamızdan düşünme halimiz. 
Biz aslında düşünmekle, yargılamayı karıştırmışız. Biz aslında yaftalamakla, nitelendirmeyi, aşağılamakla tasvir etmenin farkını göremez olmuşuz. Gözlerimizi o katmanlarca filtreler doldurmuş, filtreler olmadan bakamaz olmuşuz, beynimizi susturabileceğimizi unutmuşuz. 
Geçenlerde ask.fm'den bir soru gelmiş "a escortu hakkında ne düşünüyorsunuz?"... nedense yüzümü bir gülümseme aldı, hep bazılarında görüp ukalaca bulduğum ve nefret eder baktığım dingin gülümsemenin kaynağı benim de hayatımı istila ettiğinden sakince gülümsedim. Merak ettiği benim filtrelerimdi, katman katman ismi lazım değil bir birey üzerinden yargıladıklarım, yaftaladıklarım, aşağıladıklarım, ayıpladıklarım veya yücelttiklerimdi... 
Gülümseme sebebim ise, düşünmememdi. İnsan beyni otomatik pilotta gibidir hep, dışarıdan gelen her veriyi kaydeder, tasnifler, bağlantılandırır, gelen talepler karşısında gerektiğinde kullanmak üzere.
Bir soru gelir, beynin elindeki tüm verisini filtrelerinle harmanlayıp öznel yargılarını kusar düşünce olarak... Ve bu çok yorucudur. 
Düşünmedim, soruyu okuduğumda da, sonrasında da tek bir yargı aklımın ucundan geçmedi, sadece soruyu izledim, sorunun amacını algıladım, sorunun uyandırması gereken genel processini gördüm ve yapmadım. Ve bu tepkisizliğin muhteşemliğine saygı duydum, kendime gülümsedim. 
Hiçbir soru veya hiçbir yargı bende hiçbir duygu uyandırmadı, onu da sevdim, onun da varoluşuna sevgi hissettim. 

Çünkü başka türlüsü düşünülemezdi. 

Bir söz der ki, "Sadece sabret, olduğun yerde hiç kıpırdamadan yeteri kadar beklersen elbet sonunda bütün dünya önünden geçecektir." 
Zihin de böyle aslında, asla susmayacağını, asla kontrolünü her zaman elinde tutamayacağını da düşünsen, ona söylemesi ve şu ana kadar olanları değerlendirmesi için yeterince zaman tanırsan eğer, tek tek onların gözlerinin önünden geçmesine şahit olacaksın ve sonunda hepsini geride bırakacaksın. 
 Sihir gibi sanki, zihninin belki bir milisaniye sustuğu bir an olacak ve bu an o kadar görkemli ki, belki aylarca, belki yıllar hep peşinde koşacaksın. 
Ve belki kendini yeterince zaman sonra, her şeye seyirci bulacaksın; yargılamadan-tasnif etmeden-ayıplamadan. Duygulardan arınmış, öfkelenmeden, kıskanmadan, üzülmeden... 

Kabul ederek. 

Hep bir anın peşinde koşmamız dileğiyle... 
Sevgiler... 
(not: site adresim değişip duruyor telekomlar kapanmalar http://www.lollita.org/ veya http://ask.fm/pinarkalkanci dan ulaşabilirsiniz şimdilik)