11 Ekim 2016 Salı

Giderken...

Her veda erken, her söylenecek söz geç belki de...

Hoş; zaten söyleyecek bir şeyim yok artık benim de....

Biraz borçlu hissettiğimden yazıyorum bu yazıyı sanırım ben. Açıklamak zorundaymışım gibi size gidişimi... Söylediğim vakitten çok daha önce, aniden belki de...

Ama açıklamam basit, net, kolay; iki kelime...

"Balık burcuyum"

Veya

"Aşık oldum" işte bu kadar minimalist, işte bu kadar basit... Bu kadar manalı....

Belki bu kadar hissetmek zorundaydım.

Belki bu kadar radikal bir şey lazımdı yeniden başlamak için hayata, bilmiyorum.

Ve başladığı gibi aniden bu defteri kapatıp sessizce gidiyorum.

Benim Pınar'dan vazgeçişime sevinenleri samimiyetsiz bulurken, inanmayanlara ukalaca gülümsüyorum.

Geri dönersin diyorlar...

Sen mi aşıksın, inanmam diyorlar...

Sevgili İstanbul, ben gidiyorum; aşk da size kalsın,  Pınar'da... Varsa fazlası o da...

Artık ben dönmüyorum.

Aşığım diye vazgeçtiğim her şeyin üstüne, aşktan da geçiyorum.

 Hem Rumi'yi Rumi yapan Sems'in varlığı değil yokluğuyken, neye yarar peşinden koşmak gelenin de kalanın da, sadakatin de, aşkın da...

Gidenlerden bahset bana...

Ben hep giderim zaten, kalanların sadakatini öpeyim, size bir şey olmasın.

Belki yolumuz bir balıkçı da kesişir, tanır da tanımamazlıktan gelirsiniz; seviştiğimizi kim bilecek, bizden başka...