24 Mart 2014 Pazartesi

özlediğimiz insanlar...

bilmem herkesin hayatında var mı bu insanlardan?

hani, bazı insanlar vardır, çok seversiniz. varlıklarının değerini bilemezsiniz belki, belki o kadar iyi gelmezler size ama çok seversiniz işte... kalp bu... 

insan olduğumuzdan hep... 

insan olmanın tek enstantenesi sevmek olduğundan... 


ve kıymetini bilmezsiniz, yokluklarını görene kadar... ama zaten yoklukları da problem değildir sevmeye... 

yüzlerine söyleyemediğiniz yılların hatrına yine de sevebilirsiniz. 


yoksa zaten insan olmak neye yarardı ki? sevmek olmadan.

1 Mart 2014 Cumartesi

kapı, kapı ardında...

hayatı bu aralar birbiri ardına dizilmiş kocaman kapılı odalar gibi görüyorum, bir oda var boşlukta, duvarları, tavanı yok, sadece tabanı var, duvarlar yerine sonsuzluk, sonsuzluğun durduğu odanın karşılıklı duvarlarında ise iki kapı... biri içeri girdiğin ve biri çıkmak için açmak zorunda olduğun... 

ama kapılar hiç bitmiyor, hep açtığın kapının arkasından yeni bir oda ve yeni bir kapı çıkıyor. "room escape games" gibi işte hayat... sen o kareli zeminde oturup kocaman önünde dikilen kapıya bakıyorsun, kapıyı anlamaya çalışıyorsun, geçtiğin kapının sana ne öğrettiğini düşünüyorsun, olaylar, zamanlar, mekanlar, insanlar değişiyor. sen bu arada o önünde durduğun kapıyı açacak olan kilidin ne olduğunu anlamaya çalışıyorsun. 

ve bazen, genelde... kapı sadece kapıyı açmaya çalışmayı bıraktığında açılıyor. ironik... 

bazen anlaman gereken dersin, kendi haline bırakmak olduğunu da anlaman gerekiyor yani, o kapının dersi bu oluyor.

hem ne demişler? "ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?"

2013 hayatımın en güzel seneydi, yaşadığım, bir şeyi aldığında yerine bir şeyden fedakarlık etmen gerekir benim inancımda... ben 2013'de sadece aldım, neşeyi, gülmeyi, güzel zamanı, huzuru, barışır, başarıyı, sağlığı, her şeyi... her şeyi... 

her şey o kadar mükemmeldi ki, ancak bu kadar mükemmel olabilirdi bir şey.

o nedenle sanırım, sarkacın ucu 2014'de diğer tarafa işledi, sevemedim ben bu seneyi... sürekli hastalanmaktan, sürekli ağlamaktan, sürekli mutsuzluktan, huzursuzluktan, tembellikten, sıkılmaktan alamadım kendimi... 

gerçi sevmeme de gerek var mıydı bilmem. her şeyi sevmeli miyim? 

her şeyi kabullenmek farklı olduğu gibi, her şeyi sevmek farklı. ben 2014'ü sevmeme hakkımı kullandım.

işte, sanki 2013 benim bolluk ve ödül kapımsa, 2014 benim sınavlar kapım gibi... 

ama ben garip bir şey yaptım; valla çok garip bir şey, sorsanız bana bile akıl karı gibi gelmemekte; o yüzden güzel.

her şeyi hayatın akışına bıraktım, her şeyi dağınıkken düzenlemekten vazgeçtim, ellerimde tuttuğum tüm iplerini bıraktım uçurtmaların mesela... bağlanmaya çalıştığım, sahip olmaya çalıştığım, elde etmeye çalıştığım her şeyi bıraktım. hatta beni bugün olduğum kapıya getiren, 2013'ümün güzel geçmesine sebep olan yaşam tarzımı bile bıraktım, her şey, karmakarışık, karanlık bir odada, ne önümü, ne kapımı görür bir şekilde etrafa saçılan her şeye rağmen, el yordamıyla göremeden duyar gibi... 

içimden o an geçen her şeyi, o an yapmaya başladım ve yapmak istemediğim hiçbir şeyi yapmadım.

bir amerikan filmi olsa hayatım; "dostum, bu çılgınlık" repliği olurdu bu seneki tanımım. 

sonuçta, dışarıda ölümden daha ciddi ne vardı ki zaten? ne olabilirdi? neyi kaybettiğim için üzülecektim, neyin yeri doldurulamazdı? 

hiçbir şeyin... 

doğru olan ne bilmiyorum bu kapının açılması için, doğru diye bir şey var mıdır hayatta ona dair bile bir fikrim yok ama kapı var, ben varım, kapının ardında belki yine bir kapı var, belki cennet bahçeleri... kim bilir?

denemekten vazgeçmediğin sürece yenilmiş sayılmazsın, "fall 7 times, get up 8"der bir japon atasözü... 

sonuçta tesadüfler değil, kaderler vardır hayatımızda....