19 Temmuz 2014 Cumartesi

desire

bu yazı garip bir yazı olacak... dönüp dolaşıp yine kürkçü dükkanım olan bloguma dönmemin şerefine... 

aslında bu yazıyı direkt ingilizce yazacaktım ben, içimden geçtiği gibi yani... ilk aklıma geldiği gibi.. sonra bunun gereksiz bir şov olacağına karar verdim. dolayısıyla... bu blog, yarı türkçe, yarı ingilizce giderse eğer mazur görülmeli bence... 

sanırım kendi kültürümden olan insanlara nasıl aşık oluyorsam, kendi kültürümden bir o kadar uzak insanlara da o kadar bayılıyorum(aşık olamıyorum evet) kendimi sorguluyorum. 

dün, hollandalı bir client'la sıkıcı bir hotelin birbirinin her zaman aynısı design edilmiş, bolca ahşap detaylı, loş ışıklandırmalı roof barlarından birisinde içmekteydim. şaraplar, şampanyalar, viskiler derken... neden bilmem konu burçlara geldi, balık burcuyum ben dedim, ben aslanım dedi. ben lider ruhluyumdur. düşündüm galiba beni ruhum bile kararsız, ruhum bile unbalanced.

hollandalı client iş ahlakından girip, sözlerin tutulması gerektiğine dair onlarca onlarca kişisel kuralını saymaktaydı ki... durdum ve dedim ki... 

ben kararlarımı kalbime soruyorum. 

şaşırdı tabi, elin hollandalısı kalbine sorarak decision almak ne, ne bilsin... dedim ki, fark ettin mi bilmem, benim neredeyse tüm cümlelerim kesinlik belirtmez, güldü bu bile bir kesinlik belirtmiyor dedi. 

çünkü dedim, bence her şeyi kalbinden geçiyorsa yapmalısın.  mesela dedim, arkadaşım bana tatile gidelim 1 ay sonra dese, dururum kalbime sorarım, gitmek istiyorsa, gidebiliriz derim. 1 hafta kala tekrar kalbime sorarım, son gün tekrar sorarım. ve son dakika bile vazgeçebilirim gitmekten.  içim öyle istiyorsa bana mı düşüyor yahu kararı vermek... 

ama dedi, söz verdiysen yapmalısın, diğer insanlara karşı  sorumluluklar dedi... ben de dedim ki, peki ya sen? 

senin kalbin ne olacak? senin iç huzurun? senin "desire"ın? 

benim dünyamda, içimden gelmedi ve yapmıyorum demek veya, içimden gelmedi ve yapmadım demek her zaman çok geçerli bir savdır. 

3 gün önceki şartlarla, şu an ki şartlar aynı mı ki, üç ay önce olur dediğine olur demek zorundasın? insanlar senden önemli mi?

aslında kalbine sormak da teorik bir açıklama... kalbime sormuyorum, göğüs kafesimin sol tarafında tıkırdamakta olan organın hiçbir benlikle ilgili olduğunu düşünmüyorm. benim kalbim, ruhum, tam gövdemin ortasında, kaburgalarımın birbirine geçtiği yerin alt ucunda bir yerde parlamakta... bir nevi, kararlarımı karnım veriyor olabilir aslında? :)

işte o göğüs kafesimin ortasındaki kuvvet beni çekmekte veya itmekte hayatımın her yerinde... hiçbir kontrolü yok eylemimin... her şeyi  ona bırakmışım. savrula savrula "desire"larımın peşinde oradan oraya gitmekteyim...

bilmiyorum çünkü? işte o aslan burcu rational avrupalının aksine, balık burcu, irrational ve ortadoğulu olarak, dünyanın ortasında dikiliyorum. o verdiği kararlar yüzünden insanların işsiz kalmasının sorumluluğunu düşünmemeye çalışarak yabancı ülkelerin minik otel odalarında yalnız uyuyor... ben minicik evlerin, toprak tonlarında dekoe edilmiş, kalabalık salonlarında o an yanında olmayı istediğim insanlarla esneye esneye konuşurken uyuyakalıyorum.

ve belki bu yüzden, bugün çok aşık olabiliyorum, karnımdan çekiliyorum mıknatısa doğru giden demir tozları gibi... bugün çok aşıksam, yarın ne olur diye korkmuyorum. yarın çok aşık olmamaktan da korkmuyorum aslında... 

ve çok üzgünsem, üzüntüye çekilyorsa o kuvvet beni, üzgün olmayı da yaşıyorum ve dertlenmiyorum buna... yarın ne olacağı hep belirsiz... 

ve bu yüzden, hayat balık burcu olarak yaşıyorsan çok kolay elbette ama bir balık burcuyla yaşıyorsan, ne kadar büyük bir challange kim bilir?


9 Temmuz 2014 Çarşamba

aşk?

bazen diyorum ki, 

daha çok çalışma telaşını, para pul derdini, daha çok ev almayı bırakıp, yüksek ökçeli ayakkabılarını bir kenara atıp sonsuza kadar az duyulmuş bir akdeniz köyüne yerleşeyim(bodrumda gözüme kestirip ev fiyatı baktığım bir köy bile var)...

kekik ve nane ekeyim mesela... terasında cherry domates yetiştirebilen insanın başaracağına inandığım aktiviteler bunlar... 

evin önünde gölgede bir hamak ve bolca kedili köpekli bir evim olsa... bırak topuklu ayakkabı giymeyi, bir daha hiç ayakkabı giymesem... çırılçıplak ayaklarla, taşlara, dikenlere ve diğer tüm ıvır zıvıra aldırmadan etrafta sokak çocukları gibi gezip dursam... 

ben bir şeyleri sindiremiyorum galiba kolay kolay... garip şey bu... zaman alıyor insanların söyledikleri üzerine düşünmek... 

geçenlerde bir kız arkadaşımla şişelerce şarap ve şampanya içip dedikodu yapıyorduk ve uzun zamandır tanıdığım birinin sorduğu soru geldi aklıma... ona sordum... 

x sence bir erkek seviştikten sonra bir kadına sarılıp yatıyorsa aşık mıdır sence de? 

aşık mıdır? hayır dedi, ben aşık olmadan sarılanları da gördüm. 


o aşk mıdır bilmiyorum...aşk sarılmak olmalı mı onu da bilmiyorum... avcunun içinde tuttuğun bir kelebek işte aşk... 

kürkçü dükkanı gibi... 

döne dolaşa yine aynı yere vardığın...