Ama sonra fark ettim ki, tam olarak şu zaman aslında ecnebilerin atasözünün zamanı “desperate times call for desperate measures”
İnsanlar da son 1-2 senedir neden ortada olmadığımı neden yazı yazmadığımı merak ediyordu. Dedim ki madem ki burası benim oyun alanım, benim playgroundum o zaman neden güncel bir şey yazmayayım?!
Hem zaten tarih korkup kaçanlar tarafından değil, kalıp savaşanlar tarafından yazılır.
İnsanlar her zaman dışarıdan pek ukala, pek mesafeli ve kendini beğenmiş durduğumu söylese de dünyanın aslında en ılımlı ve en kolay ortak noktada buluşulabilir insanıyımdır.
Tek bir şey hariç… Haklıysam, haklı olduğuma eminsem, %100 elimde kanıtlarım varsa hiçbir insan beni tersine ikna edemez.
Haksız olan haksızlığını kabullenmeden, hatalı olan hatası için özür dilemeden, telafisini yapmadan asla ve asla haklı olduğumu bildiğim yoldan geriye dönmem. Asla haklı olduğum şeyden vazgeçmem.
Hayatta karakterimizi oluşturan şey hangi durumlarda eğilip büküldüğümüz, hangi durumlarda dik duruşumuzu koruduğumuzdur.
İnsanın kitap okuma alışkanlığıyla beraber hayata bakış açısı da zaman içerisinde paralel bir şekilde değişmekte…
Bebekken okuduğumuz masallarda beyaz atlı prenslere ve kötü cadılara inanırken, büyüdükçe okuduklarımızla dünyaya bakışımız da değişerek şekillenmekte.
Son yıllarda okuduğum barışçıl osho, kirishnamurti kitaplarından, yavaş yavaş sun tzunun savaş sanatına ve Robert greene’ in kitaplarına sardım.
Dünyanın, ilişkilerin, arkadaşlıkların da aslında bir savaş alanı olduğundan ibaret yeni dünya görüşüm ortada olmadığım seneler içinde bu şekilde şekillendi.
Yani blog başlığını türkçeleştirirsek, zor zamanlar, imkansız çözümler gerektirirdi.
Ortada olmamanın güzel yanları da var… açıkça söylemek gerekirse kendime daha üstün-daha komplike-daha advenced level bir oyun alanı buldum.
Buradan göklerin üstünden baktığımda görüyorum ki sorunlarınız, dertleriniz, hırslarınız, istekleriniz, beklentileriniz o kadar küçük ve o kadar değersiz ki…
Varlığımın bile her şeyi değiştirdiği bu camiadan sadece bir yan eleman olduğum coğrafyalara geçmek bana dünyada en büyük keyfi verdi.
Ve aslında ortalıkta olmadığım 2 senede ne kadar da kötülüğe ve çirkinliğe, ne kadar ahlaksızlığa ve yanlışlığa evrildiğinizi gördüğümde simpsonların bir bölümünde Lisa’nın bilim projesi için petri kabında geliştirdiği yaşam formunun atom bombasını icat edip aslında kendi kendisini yok ettiği geldi aklıma…
Sanki etik ve değer yargıları yok olmuş. Kötülük ve ahlaksızlık her şeyin yerini almıştı…
Tek bir kural, tek bir ahlaki değeri yokmuşcasına birbirlerini leş bulmuş akbabalar gibi parçalamaya çalışan leşcillerle dolmuştu etraf.
Bakarken bile midem bulandı. Bu kadar kısa sürede bu kadar insanın bu kadar yozlaşması ve bu yozlaşmanın normalleştirilmesi kimsenin bunlara şaşırmaması bir kez daha midemi bulandırdı.
İnsan olmak ne demek, insan olmanın vasıflarını yerine getirebilmek bu kadar zor muydu?
Bunu düşünürken aklıma bu alıntı geldi “yolunuza kim çıkarsa çıksın körlemesine uğraşmaya kalkarsanız hayatınız boyunca büyük acı çekersiniz, tabii o kadar uzun yaşarsanız.”
Belki de dünya hiç tanımadığınız, hiçbir fikrinizin olmadığı insanlara düşmanlık beslemek için çok kısadır; ne dersiniz??!
Dünya her zaman zorbalara karşı anlayışla yaklaşmanın, iyi bir insan olmanın işe yaramadığını gösteren örneklerle dolu… zorbalarla başa çıkmanın tek yolu onlardan daha zorba olmaktır, emin olun her zaman karşınızda benim gibi bir Gandhi bulunmayacak. Her zaman size pasif direnmeyecek.
Burası Türkiye trafikte camı açıp küfür ettiğiniz adamın, sizin önünüzü kesip kafanıza sıktığını izliyoruz haberlerde.
O yüzden asla unutmayın,
Eğer bir doğa yürüyüşünde önünüze çıkan hayvana tüfeğiniz elinizde ateş etmeye karar verirseniz, ıskalamayacağınızdan emin olun. Çünkü karşınızda küçük beyaz bir tavşan değil kodiak boz ayısı olabilir.
Bu aralar aslında ahtapot belgeselleri izlerdim olay dağ ayılarına nasıl geldi bilmiyorum.
Dünyanın bir ucundan sevgilerle…