Sevilmek ve sevmek ne garip şey…
Eskiden hayatıma aldığım insanları seçerken kapasitelerinin tamamını kullandıklarında ne kadar muhteşem olacaklarını düşünerek seçerdim, onları bir mimar gibi kilden veya mermerden oymak ve son hallerinde muhteşem bir sanat eseri ortaya çıkartmak isterdim.
Sonra fark ettim ki hiçbiri bu dünyada benim onlarda gördüğüm potansiyeli görmüyor, değişmiyorlar çünkü değişmek istemiyorlar. Bazı insanlar bataklıkları içinde mutlu. Aslında sanırım doğru kelime bataklıkları içinde mutsuz olmaktan mutlular… ve benim buna yapabileceğim hiçbir şey yok…
Sonradan kendime ruhu genç, hayallerini hala koruyan ve bir şeyleri başarmak, bir şeyleri elde etmek, bir şeylere sahip olmak veya bir şeyleri denemek için hayalleri umutları olan insanlar bulmaya başladım. Çünkü onların benim için sıradan olan şeyler için duyduğu heyecan, yeri geldiğinde başarmışlığın gururu o kadar muhteşem ki…
Sanki 30 yaşında değilim de gitmişim 22 yaşına gibi hissediyorum. Evet elit zevklerimden, büyük hallerimden vazgeçmedim. Hala biri ne almak istersin dediğinde uçak diyorum ama o gençlik, o gençliğin ruhundaki heyecanı umudu , neşeyi, hevesi ve henüz hayat tarafından kötülerle karşılaşmadıkları için korudukları o çocuksu umudu sömürmek, o hayalleri dinlerken onlarla yaptığımı düşünmek bana hayatımda hiç vazgeçilmeyecek bir yeni yaşam pınarı gibi geliyor…
Sanki son sürat giden bir motorun arkasında kafamda kask bile olmadan uçuşan uzun sarı saçlarımla güneşten kızarmış bembeyaz tenimde çillerim çıkmış gibi…
Ama herkes çilek gibi kızları sever değil mi ?
Ve ruhu hala kirlenmemiş, tüketilmemiş, gençliğini kaybetmemiş o güzel insanları…