vay be, dedim bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde kendi kendime, uzun zamandır escort camiası üzerine tek kelam etmiyordum, nereden nereye? hatta hiç sanmıyordum bizim camia üzerine tekrar konuşacağımı da uzunca bir süre...
Ama gün bugünmüş...
Sarhoş olmayı iyi bilirim, sarhoş kahrı çekmesini de, sarhoşun lafını ciddiye almamasını da bildiğim gibi...
Ama bazen canına tak ediyor insanın, bugün olduğu gibi...
Bazı insanlar zannediyor ki, insanlar hep aynıdır, hep aynı kalır, hiç değişmez... oysa baksan kafanı uzatıp camından dışarıya kocaman dünya değişiyor, küçücük insan mı aynı kalacak...
Bazı insanlar(insan aslında) zannediyor ki, bir insan birilerine bir tavırla yaklaştı diye herkese aynı tavrı takınacak...
Sanıyorlar oyunun kuralları hep aynı, insanlar aynı, duygular, düşünceler, amaçlar, araçlar, elde edilmek istenenler, elde edilenler ve diğer her şey... zaman geçerken her şey aynı kalıyor sanıyorlar...
Oysa insan da uyum sağlama yeteneği pek yüksek bir canlı... insan ilişkilerinde tek bir rol üstlenmek zorunda değil mesela, insan ilişkilerinde de seçenekler var, tavırlar var, olaylar var, olanlar var...
Eskiden ben, bu camianın ortasında savaş veren, en iyi olayım, en tepeye çıkayım, onun bunun ayağını kaydırayım, birilerinin yanında olanları kendi tarafıma çekeyim, insanlar benim için bir şeyler yapsın insanıydım.
Pek yüzeyselmişim.
Pek çıkarcıymışım.
Pek çok insanı kullanmışım.
Tüh ne ayıpmış bana...
Kabul ediyorum, reddetmiyorum, inkar etmiyorum. Lakin hayatımda hiç beni kullanmaya çalışmayan insanlardan çıkarlarım için de faydalanmadım. Tüh ne ayıpmış o insanlara...
Son 15 aydır çok değiştim. bir günde değişmedim elbette, ama değişirken çok eğlendim.
Bu camiadan olan insanları çıkartmadım hayatımdan, hatta eski warior pınar halimle yanımda olanlar da hala hayatımda ama beni anlamıyorlarmış, bugün bunu öğrendim.
Eskiden ben, istediğimi elde etmek için insanları kullandığımdan herhalde... şimdi kullanmadığım insanlar sanıyorlar ki, kendilerini kullanmama sebebim başkalarını kullanma isteğimden kaynaklanmakta...
karmaşık bir söylem oldu belki... yani sanıyorlar ki, onların modası geçti diye yanımda değiller ve başkalarının yanımda olmasının sebebi onları kullanacak olmam.
Oysa umrumda değil.
Ne komik değil mi?
Escort camiasına, ilan sitelerine, sayfa sıralamalarına, websitelerine, reklamlara, hit olmaya veya olmamaya dair hiçbir şey umrumda değil.
Bu çok komik bence...
Bugün bunu söylediğimde biri dedi ki; "ilanları umursamıyorsun çünkü hürriyetin var", oysa hürriyet de umrumda değil. populer olmak da... piyasa da... reklam da...
Bu escortluk hali, modası geçmiş bir elbise gibi sezondayken bir servet harcadığım. dolabımın bir köşesinde duruyor atmaya kıyamadığımdan ama en son ne zaman giydim üzerime haberim yok.
İnsanlar hayatı yaşamanın ne kadar eğlenceli olduğunu göremez olmuşlar...
Hala sanıyorlar ahmet'in parası, mehmet'in yapabilecekleri, hasan'ın evi, hüseyin'in parası, ayşe'nin gücü umursanan...
Oysa camia aynı olsa da Pınar değişmiş...
Umursamaz bir Pınar gelmiş, birileri görmese de... görmek istemese de, gördüğüne şüpheyle yaklaşsa da...
Camia hep para pul ekseninde dönse de, Pınar mesela daha elde edilmesi zor şeyleri sever hale gelmiş...
Hissetmek mesela...
Gülmek...
Öpüşmek...
Sarılmak...
Hiçbir çıkarın olmayan/senden hiçbir çıkarı olmayan birisine seni seviyorum demek...
Saçlarının yağmurda ıslanması...
Sessizce dedikodu yapıp gülmek...
Sarhoş kafayla saçma sapan dans etmek...
Acı çekmek...
Mutluluktan havalara uçmak...
Dokunmak mesela...
Geçenlerde ekşi'de bir başlık diyordu ki aşk lükstür... Hiçbir derdi tasası olmayan insan aşık olur, aşık olabilmeye imkan bulur...
Bu da onun gibi herhalde, her şeye sahip olduğun bir dönem geçip gidince, insanın hayatında... bazen hiçbir şeye sahip olmamaya da aşık olur.
Ve bazen hayatta ne elde ettiğinin, edebileceğinin de önemi yoktur. İnsan bazen içinden,
"go with the flow" da der... hem anda kalabilmek de, çırpınarak geçen gelecekten pek daha huzurludur
27 Ocak 2014 Pazartesi
17 Ocak 2014 Cuma
kırılamayan davrranış kalıpları...
belirli patternlere oturtmuşuz hayatlarımızı...
ah ne garip tesadüf dediğimiz şeyler arasında, aslında tesadüf olmadıklarının bilinçsizliğinde yaşıyoruz. karma mı bizim başımıza gelenler?
düzeni kıramadığımız için mi aynı çemberde döne döne boşuna harcıyoruz zamanımızı?
karşımıza hep aynı sınavlar çıkıyor, hiç geçemediğimizden mi? aynı levelında oyunun defalarca ölen bilgisayar oyunu karakterleri miyiz?
kaçımız başa dönebiliriz?
kaçımız hata yaptığımız yeri bildiğimiz halde dönüp düzeltmeye cesaret edebiliriz?
düzeltebilir miyiz?
geri dönsek bile düzelir mi ki?
kim bilir? ben bilmem...
ben zaten hiçbir şeyi bilemem.
baksana her yer hep tesadüf, hep raslantı. pek ironikçesine... ve kalbin açık da olsa(bugün pek de açık değildi oysa), belki bazı şeylerin iyileşmesi için zaman da yetersizdir...
bu haftasonu kendime verdiğim tek tema, open your heart, follow your feelings olsun o zaman...
peki siz? kalbinizi açıp, duygularınızı takip etmeye hazır mısınız?
ah ne garip tesadüf dediğimiz şeyler arasında, aslında tesadüf olmadıklarının bilinçsizliğinde yaşıyoruz. karma mı bizim başımıza gelenler?
düzeni kıramadığımız için mi aynı çemberde döne döne boşuna harcıyoruz zamanımızı?
karşımıza hep aynı sınavlar çıkıyor, hiç geçemediğimizden mi? aynı levelında oyunun defalarca ölen bilgisayar oyunu karakterleri miyiz?
kaçımız başa dönebiliriz?
kaçımız hata yaptığımız yeri bildiğimiz halde dönüp düzeltmeye cesaret edebiliriz?
düzeltebilir miyiz?
geri dönsek bile düzelir mi ki?
kim bilir? ben bilmem...
ben zaten hiçbir şeyi bilemem.
baksana her yer hep tesadüf, hep raslantı. pek ironikçesine... ve kalbin açık da olsa(bugün pek de açık değildi oysa), belki bazı şeylerin iyileşmesi için zaman da yetersizdir...
bu haftasonu kendime verdiğim tek tema, open your heart, follow your feelings olsun o zaman...
peki siz? kalbinizi açıp, duygularınızı takip etmeye hazır mısınız?
13 Ocak 2014 Pazartesi
yörüngeden
bir gezegen gibi yaşamayı öğrenmek gerekiyor bazen, çekim kuvvetinle ve kendinden büyük o parçalanıp kopup geldiğin güneşe olan mesafenle...
yörüngesinde olduğun yıldızdan ayrılamayacağını görüp, kopup geldiğin parçayı, onun mirasını kabullenmek gerekiyor.
kocaman bir boşlukta sallanan bir birey sanıyorken kendini, senin gibi nice gezegenin, galaksinin varlığını fark etmek gerekiyor belki...
sanki üzerinde yaşam var diye, diğer sönmüş gezegenlerden farklı saymamak gerekiyor kendini. yaşam demek, nice gaz demek atmosferinde biriken ve gökkubeni zararlı ışınlara açan... duygular gibi aslında... o üzerindeki canlıların, zayıflık olduğunu da görmek gerekiyor bazen... seni inşa eden, senden bir şeyler yaratan o gücün parçalara ayırdığını da görmeli...
bir gezegen gibi, göbeğinin ortasında magma ve taşmadan yeryüzüne bedeninin eğilip bükülmeden dağları ve denizleriyle teninin... bazen onlarca değişimin ve yenilenmenin arasında sabit kalmak gerekiyor.
tam ortandan geçerken tüm yok etme ve var etme gücü, sessizce üstü örtülü, yaşamayı öğrenmek gerekiyor.
hani yeryüzünün 7 katı gibi, 7 katın varmış gibi inşa etmek gerekiyor tenini ve çeperlerini... içini göstermemek gerekiyor herkese ve belki gelen göktaşlarına karşı siper etmek gerekiyor atmosferini yakıp yıkmak gerektiğinde...
bir gezegen gibi, gidecek yerin yokken, yavaş yavaş içindeki yaşama isteği sönerken, milyonlarca yılda değil de belki onlarcasında ölürken için soğurken senin de, bazı şeyler için bazı şeylerden vazgeçmek gerekiyor.
ve belki doğru zamanda, doğru yıldızda olan bir patlamadan kopmuşcasına, özüne dönmeyi araştırmak gerekiyor.
hem düşünsene, yüzbinlercesinin arasında hala bir tek sen varsın bildiğin hala üzerinde hayat olan... hala yaşama ev sahipliği yapan teninde, belki bir gezegen gibi işte...
yörüngesinde olduğun yıldızdan ayrılamayacağını görüp, kopup geldiğin parçayı, onun mirasını kabullenmek gerekiyor.
kocaman bir boşlukta sallanan bir birey sanıyorken kendini, senin gibi nice gezegenin, galaksinin varlığını fark etmek gerekiyor belki...
sanki üzerinde yaşam var diye, diğer sönmüş gezegenlerden farklı saymamak gerekiyor kendini. yaşam demek, nice gaz demek atmosferinde biriken ve gökkubeni zararlı ışınlara açan... duygular gibi aslında... o üzerindeki canlıların, zayıflık olduğunu da görmek gerekiyor bazen... seni inşa eden, senden bir şeyler yaratan o gücün parçalara ayırdığını da görmeli...
bir gezegen gibi, göbeğinin ortasında magma ve taşmadan yeryüzüne bedeninin eğilip bükülmeden dağları ve denizleriyle teninin... bazen onlarca değişimin ve yenilenmenin arasında sabit kalmak gerekiyor.
tam ortandan geçerken tüm yok etme ve var etme gücü, sessizce üstü örtülü, yaşamayı öğrenmek gerekiyor.
hani yeryüzünün 7 katı gibi, 7 katın varmış gibi inşa etmek gerekiyor tenini ve çeperlerini... içini göstermemek gerekiyor herkese ve belki gelen göktaşlarına karşı siper etmek gerekiyor atmosferini yakıp yıkmak gerektiğinde...
bir gezegen gibi, gidecek yerin yokken, yavaş yavaş içindeki yaşama isteği sönerken, milyonlarca yılda değil de belki onlarcasında ölürken için soğurken senin de, bazı şeyler için bazı şeylerden vazgeçmek gerekiyor.
ve belki doğru zamanda, doğru yıldızda olan bir patlamadan kopmuşcasına, özüne dönmeyi araştırmak gerekiyor.
hem düşünsene, yüzbinlercesinin arasında hala bir tek sen varsın bildiğin hala üzerinde hayat olan... hala yaşama ev sahipliği yapan teninde, belki bir gezegen gibi işte...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)