10 Kasım 2015 Salı

Sweet Dream

Yine blog yazmıyorsun diye isyan etmiş biri...

Yazmıyor değilim, yazamıyorum... Başlıyor, yazıyor, yazıyor yarım kalıyorum... Sonra sıkıcı sportify listemde "In a modern world" çalmaya başlıyor...
Yazmam lazım diyorum ve gereksiz yere tonla üç nokta kullanıyorum. Yarım kalan cümleler değil de benim çünkü... Bir türlü tamamlayamıyorum. 
Tamam olmaktan mı korkuyorum? Bilmiyorum...
Sarjlı diş fırçası gibiyim.... Hani saç düzleştiriciyi prizde unutmuşsundur da sabah eline alırsın şarjı yoktur ve onca anlamsızlığıyla manuel fırçalarsın o dişleri... (dişlere mi sardım bu ara bilmiyorum) Öyle amacından sapmış, öyle işlevsiz... 

İnsanlara şaşırıyorum bazen; sanıyorlar ki yıllar öncesine dönebilir insan 5 dakikada, zaman makinesi varmışcasına elinde, ve hiçbir şey olmamış gibi sarılabilir yine...

Modern dünyada zor kelimeleri kullanmak gerçekten de, ama ben biliyorum yalnız değiliz, yalnız değilim. O kocaman gökyüzünün altında benim gibi, binlerce insan var, kafasını kaldırıp bakıp semaya, ey aşk, konuşmasam da üzerine, aşık olmak ayıplansa da bu modern zamanda, kalbimdesin diyen... 

Kocaman bir dünya, kocaman karanlık gece ve kulağını kabarttığında nereden geldiği belirsiz ürkütücü sesler sarmış etrafını... Hani büyük annesine yemek götüren kırmızı başlıklı kız gibi.. 
Kocaman dünyada tüm tehlikelere açık, korunaksız, belirsiz ve yalnız... Kötü kurtlarla çevrili etrafın, habersiz; boyunun onlarca katı büyüklükteki ağaçların arasından yürümek gibi gecenin karanlığında yapayalnız...

Ama yine de yürümek ormanın, en ıssız, en karanlık, en derinine... belirsizliği kucaklayarak; korkuyu, sessizliği, karanlığı ve daha nicesini...

Kalbinde bir yerlerde ufak bir kibrit yakıp, gecenin dudağına bir öpücük kondurur gibi bırakıp tüm korkunu vestiyere, üzerinde kırmızı pelerinin belirsizliğine kucak açmak gibi gecenin...

Yaşamak gerekiyor tüm duygularını kalbin, aşkı, sevgiyi, korkuyu, endişeyi, kıskançlığı belki... saklanmadan, gizlenmeden, ayıplanmadan, çıplaklığıyla ruhun... 

Tüm ihtimallere kucak açıp, peşine takılmalı ilk gördüğün beyaz tavşanın... 

Aşk, tavşanı yakaladığın değil, peşine takıldığın anlardan ibaret... 

Unutmamalı, yakalanan tavşanın değil; kovalananın hikayesini anlatır masallar... a

2 yorum:

  1. İçtenlikle yazılmış, ruh halinizi çok iyi tasvir etmişsiniz... Hala umut var diyorsunuz yani...

    YanıtlaSil
  2. Çünkü yakaladığında tavşanı, aslında o kadar da beyaz olmadığını anlarsın, en iyi ihtimalle gri dir. Siyah olmadığı için şükredebilirsen, belki biraz mutlu olursun. Onun için yakalamamalı tavşanları, hep bembeyaz kalmalı zihnimizde...

    YanıtlaSil