Bazen görüşmeye gidiyorum ve yüzlerce kez tekrarlanmış sınırların esnetilmeye çalışılmasıyla atıyor tepem...
"Yaa ama sen çok iyi oral yapıyorsun, ya ağzına boşalırsam ne olacak?" -"boşalmasan iyi edersin cim yapmıyorum ve üzerine kusmak istemem"
"Yaa ben bi tek eşimle beraber oluyorum böyle prezervatifle zor oluyor" falan, -"ee ne yapayım okumadın mı sitemde yazılanı!"
"Ben bilmem kimle görüşmüştüm onla anal da yapmıştım yapmıyorum yazdığı halde" -"profilden bilmem kime mi benziyorum bilmem de benim işim olmaz!"
Düşünüyorum, düşünüyorum suçu kabahati adamlarda bulamıyorum...
O bilmemkimler ay adamda para varmış bu bana yine gelsin diye, çok özelmiş ayağına bu insanlara sitelerinde yapmam-asla-katha dedikleri şeyleri yaptıkları için bu insanlar bunları talep ediyorlar.
Çoktan seçmeli menüymüşçesine her yapılmasından escortun zevk almadığı şeyin extralarla belirtildiği listelerde eklenen fiyatlara dönüyor sonra yavaş yavaş hepsi...
100 lira daha versen neler yaparım nelercilere dönüşüyor sözde kalite...
Görüştüğüm iki beyfendi anlatmıştı zamanında izmir'deki bir escortla ilgili... görüşmeye gidip tavrından memnun kalmadıklarını hissettiğinde hemen ücretsiz anal yapma girişiminde bulunuyormuş, ee maksat telafilerle kafalamak insanları, maksat iki kuruş para için her şeyi yapmanın mübah olması...
Sadece otelde görüşürüm diyen escortun koşa koşa her çağıranın evine gitmesinden veya aramızdaki samimiyet oluştuktan sonra eve alırım diyenin iki sms ile eve sokmasından kaynaklanıyor bu işte...
Anal yapmıyorum diyen escortun gecelik görüşmelerinde "kıyak" olarak anal yapmasından...
Ben yapmasın demiyorum zaten... Herkes her istediğini yapsın ne ala...
Ama tek isteğim yapmıyorum dedikten sonra yapmasın...
Anal mı yapıyorsun de ki; ben anal yapıyorum ama bir tek gecelik görüşmelerimde veya x lira artı ile...
Eve mi gidiyorsun de ki evinizin yerini beğenirsem veya şöyle böyle...
Cim&cif mi yapıyorsun de ki beğendiğim beyfendilere yapıyorum herkese olmaz.
Ama söyle...
Benim gibi sitesinde ne yazıyorsa o olan insana eziyet çektirme... Söyle ki bilsin insanlar herkesin para için her yola gelmeyeceğini veya bazılarımızın para kazanması için ne birileriyle condomsuz kalmaya, ne istemese de anal yapmaya, ne de para kazanabilmek için birilerinin spermlerini yutmaya mecbur olmadığını...
Benim gibi zevk için, seksi sevdiği için bu işi yapan ve hala zevk aldığı şeyler dışındaki hiçbir şeye evet dememiş ve demeyecek olanların zevkini bozma...
Her yola gelmek mi iyi olan yoksa hala seçici olabilir olmak mı bilmiyorum açıkçası... Eminim "sınırsız" olanların talepleri fazlayken benden, benimse hala başkalarının zevkinden önce kendi zevkimi düşündüğüm bir iş hayatım var...
Diğer türlüsüyle her sabah uyanmak gerçekten mutsuzluk verici olurdu...
Sınırlarınızın esnemediği sabahlar ve yazılanların arkasında durmanızı dilediğim hayatlar dilerim.
8 Aralık 2012 Cumartesi
28 Kasım 2012 Çarşamba
bu yazının escortlukla yakından uzaktan en ufak alakası yoktur
bir süredir bu yazıyı yazmak ve yazmamak arasında kararsızdım. Değişebilirdim çünkü, değişirsem ve aynı olmazsam pişman olabilirdim; hem her yaşadığımı Pınar'la ve Pınar'la alakalı insanlarla paylaşmalı mıydım? Deneyimlediğim şeyin içerisinde kendimi bırakıp o akışa kendimi kaptırmayı tercih ettim ben de... ve bekledim.
Yeterli bir süre olacağına kanaat getirene kadar bekledim.
Yarın 1 ay oluyor...
Ve artık bunu sizinle de paylaşmak istedim.
Bir gün uyandım, aynaya bile bakmadan telefonumdaki cevapsız aramaları kontrol ettim, duşa girdim, giyindim, saçlarımı yaptırmak için kuaföre gittim, çalışıyordum o gün, arayan tanıdıklara geri döndüm ve yine bir yerlerde yemek yemek için veya alışveriş için sözleştim, yine içki içtim ve yine uyku tutmadığı için sabaha kadar oturdum ve uyuyamadım, ertesi gün öğlen kalktım.
hayatta tek amacı bir ton ihtiyacı için para kazanmaya çalışmak, taksitleri için para kazanmaya çalışmak, gelecekteki rahat yaşamı için para kazanmaya çalışmak ve kenara para koymak için para kazanmaya çalışmak olan birisi olduğumu fark ettim.
ve sonra emlak sektörüne kendimi adamışlığımın ironikliğini gördüm. ben karınca mı olmalıydım? bir buğday tanesini kaç sene yiyebilirdim?
bütün bu sorular arasında karar verdim evden çıktım ve gidip bir kursa yazıldım. Ne olduğunu sizinle asla paylaşmayacağım... Paylaşmayacağım çünkü beni değiştiren şeyin ve değişip olduğum kişiliğin zarar görmesi ihtimalinden bile hoşnut olmayacağım.
Gece yatağıma yattım, saat sanırım 3'tü, ertesin gün saat 7.30-8 de muhteşem bir şekilde uykumu almış uyandım...
Nefes aldım, nefesimi verdim... Dünya benim için artık ulaşılması gereken bir idealimin olduğu bir yerdi... bir yolculuktu aslında...
bir yazarın mıydı, yoksa bir filmden mi gördüm anımsamıyorum; bir çok kişi vardı gökyüzündeki bir gezegene ulaşmaya çalışan... kimileri yolda asla olmadığını düşünüp ölüp gidiyor, kimileri gezegene geldiğinde gördüğünün yol boyunca hayal ettiği şey olmadığından kırılıyordu... bir kişi ise gezegeni pas geçip uzayda yoluna devam etmişti...
mesele varılan yer değildi çünkü, asıl önemli olan süreçti, yolculuğun kendisiydi... yolculuğun sonunda vaat edilenler değildi, o an'dı, o yolu yaşamaktı...
yaşamayı tercih ettim...
çevremde benden genç, benle yaşıt, benden yaşlı onlarca insanla konuşuyorken bir gün fark ettim bunu... sadece 1 gün...
Kimse "an"ı yaşamıyordu... gençler gelecekte "yaşamak" için para biriktirme derdindeydi, daha iyi bir yaşama sahip olabilmek için.... yaşıtlarım daha iyisi olmayacağından olanın gelecekte de korunması için para biriktirme derdindeydi... gelecekteydi hepsinin gözleri....
Büyüklerim heybetli geçmiş zaman hayalleriyle, hep bir zamanlar elde ettikleri ama tutmayı başaramadıklarının illüzyonuyla yaşamaktaydı, geçmişteydi gözleri...
O an bir gelecek hayali için, yaşadığım anı harcamaktan vazgeçtim.
şimdiyi seçtim... Gelecekte yeni birisi olmamı vaat ediyordum kendime, belki olurum belki olamam dedim...
Ama sorun yok, olsam da olamasam da süreç muhteşem görkemiyle önümde beklemekte...
iş bu yazı aslında blog olsa bile.... artık belirli zaman aralıklarında randevu taleplerinizi karşılayamayacağımı belirtmek için yaratılmıştır....
pazartesi 12.30'dan önce
salı 18-22.30 arası
çarşamba 17.30-23.00 arası
perşembe 14.00'dan önce
cuma 17.00-21-00 arası
cumartesi 14.00'dan önce
pazar 12.30 dan önce
değişmekten korkmamanız ve sevgiyle kalmanız dileğiyle...
Yeterli bir süre olacağına kanaat getirene kadar bekledim.
Yarın 1 ay oluyor...
Ve artık bunu sizinle de paylaşmak istedim.
Bir gün uyandım, aynaya bile bakmadan telefonumdaki cevapsız aramaları kontrol ettim, duşa girdim, giyindim, saçlarımı yaptırmak için kuaföre gittim, çalışıyordum o gün, arayan tanıdıklara geri döndüm ve yine bir yerlerde yemek yemek için veya alışveriş için sözleştim, yine içki içtim ve yine uyku tutmadığı için sabaha kadar oturdum ve uyuyamadım, ertesi gün öğlen kalktım.
hayatta tek amacı bir ton ihtiyacı için para kazanmaya çalışmak, taksitleri için para kazanmaya çalışmak, gelecekteki rahat yaşamı için para kazanmaya çalışmak ve kenara para koymak için para kazanmaya çalışmak olan birisi olduğumu fark ettim.
ve sonra emlak sektörüne kendimi adamışlığımın ironikliğini gördüm. ben karınca mı olmalıydım? bir buğday tanesini kaç sene yiyebilirdim?
bütün bu sorular arasında karar verdim evden çıktım ve gidip bir kursa yazıldım. Ne olduğunu sizinle asla paylaşmayacağım... Paylaşmayacağım çünkü beni değiştiren şeyin ve değişip olduğum kişiliğin zarar görmesi ihtimalinden bile hoşnut olmayacağım.
Gece yatağıma yattım, saat sanırım 3'tü, ertesin gün saat 7.30-8 de muhteşem bir şekilde uykumu almış uyandım...
Nefes aldım, nefesimi verdim... Dünya benim için artık ulaşılması gereken bir idealimin olduğu bir yerdi... bir yolculuktu aslında...
bir yazarın mıydı, yoksa bir filmden mi gördüm anımsamıyorum; bir çok kişi vardı gökyüzündeki bir gezegene ulaşmaya çalışan... kimileri yolda asla olmadığını düşünüp ölüp gidiyor, kimileri gezegene geldiğinde gördüğünün yol boyunca hayal ettiği şey olmadığından kırılıyordu... bir kişi ise gezegeni pas geçip uzayda yoluna devam etmişti...
mesele varılan yer değildi çünkü, asıl önemli olan süreçti, yolculuğun kendisiydi... yolculuğun sonunda vaat edilenler değildi, o an'dı, o yolu yaşamaktı...
yaşamayı tercih ettim...
çevremde benden genç, benle yaşıt, benden yaşlı onlarca insanla konuşuyorken bir gün fark ettim bunu... sadece 1 gün...
Kimse "an"ı yaşamıyordu... gençler gelecekte "yaşamak" için para biriktirme derdindeydi, daha iyi bir yaşama sahip olabilmek için.... yaşıtlarım daha iyisi olmayacağından olanın gelecekte de korunması için para biriktirme derdindeydi... gelecekteydi hepsinin gözleri....
Büyüklerim heybetli geçmiş zaman hayalleriyle, hep bir zamanlar elde ettikleri ama tutmayı başaramadıklarının illüzyonuyla yaşamaktaydı, geçmişteydi gözleri...
O an bir gelecek hayali için, yaşadığım anı harcamaktan vazgeçtim.
şimdiyi seçtim... Gelecekte yeni birisi olmamı vaat ediyordum kendime, belki olurum belki olamam dedim...
Ama sorun yok, olsam da olamasam da süreç muhteşem görkemiyle önümde beklemekte...
iş bu yazı aslında blog olsa bile.... artık belirli zaman aralıklarında randevu taleplerinizi karşılayamayacağımı belirtmek için yaratılmıştır....
pazartesi 12.30'dan önce
salı 18-22.30 arası
çarşamba 17.30-23.00 arası
perşembe 14.00'dan önce
cuma 17.00-21-00 arası
cumartesi 14.00'dan önce
pazar 12.30 dan önce
değişmekten korkmamanız ve sevgiyle kalmanız dileğiyle...
6 Ekim 2012 Cumartesi
Acaba?
Görüşmelere giderken en çok, "acaba?" diye düşünüyorum taksi koltuklarında;
Acaba beni beğenecek mi?
Acaba konuşacak çok ortak noktamız var mı?
Acaba nasıl kokuyordur?
Acaba nasıl öpüşüyor, alt dudağımı emmekten hoşlanır mı veya dillerimizin birbirine değmesinden rahatsız olur mu? Küçük ısırıklara hayır mı der?
Acaba diyorum şimdi o odada oturmuş ne yapıyor?
Acaba hangi kanal açıktır ve hangi şarkılar eşliğinde sevişeceğiz?
Acaba diyorum en çok hangi pozisyonu sever?
Acaba en çok neye beraber güleriz?
Acaba yanımda yabancılık mı çeker, yoksa kahkahalarla gülüp eğlendiğimiz bir gün mü olur?..
Bütün bu acabalar arasında, yavaşça oda kapısını çalıyorum...
VE merak ederken, heyecanla giderken veya "eski" bir dostla hasret giderirken mutlu oluyorum.
Bazı insanlar mutlu olmak için çok fazla nedene ve çeşitliliğe ihtiyaç duyuyor... Ben yatağımda hediye gelmiş çikolatalarımı yerken göz kırpıyorum...
Ve gerçekten...
Beni takip eden, benimle görüşen, konuşan, hayatlarındaki 5 dakikayı bile olsa ayırıp iki sohbet eden, okuyan herkesle nedense ufak ama ilginç bir ortak paydada buluştuğumuza inanıyorum.
Biz aynıyız işte...
Ne görüşmeye gelenlerin beklentileri farklı benden ne de beklerken düşündükleri belki de...
Hepimiz biraz adrenalin, çokça yenilik ve güzel bir seks için riskler alıyoruz...
Ve umarım hepiniz benim gibi kazanıyorsunuzdur.
Çünkü biz mutlu olmayı hak ediyoruz...
Sevgiler...
Etiketler:
bayan escort,
digikız,
escort blogu,
escort dünyası,
escort gözde,
escort pınar,
escortlarla görüşme,
gözde t,
pınar blog,
pınar kalkancı,
pınar kalkancının blogu,
telekız,
vip model
24 Eylül 2012 Pazartesi
selam ben pınar ve sanırım yanlışlıkla ünlü oldum...
Ama ne demiş Andy Warhol, bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak...
Ben pek umursamadığımdan böyle şeyleri, röportaj teklifi geldiğinde de şu an oluşacak olan büyük tepkiyi ve ilgiyi düşünememiştim.
Ki zaten öyle tam sayfa röportaj yapalım, iki gazetede birden yayınlansın gibi bir teklif de gelmemişti... O yüzden düşünmedim sanırım.
Ama ne olduysa da ilginç olduğunu söylemeliyim...
İnsanları görmeyi çok seviyorum, hele olay da belden aşağı bir kavrama doğru giderse insanların içlerindeki gerçek benliği ortaya çıkartmasını izlemek ve tüm gün boyunca sosyal hayatlarında rol yaparak sakladıkları canavarları ortaya çıkartmalarını görmek, gerçekte insanoğlunun ne olduğunu anlamak için güzel bir yol olmakta.
Mail atanlar, twitterda yazanlar kızanlar, sövenler, tebrik edenler, özenenler, akıl isteyenler ve diğerleri...
Dün evden çıktım ve uzunca bir süre etrafta dolaştım, Andy Warhol'un da bana layık gördüğü 15 dakikalık şöhretimi izlerken uzaktan düşündüm de...
Ya gerçekten ünlü olsaydım, ne kadar felaket ve korkutucu bir şey olduğunu fark ettim. sokakta mısır satan adamdan mısır aldım, birkaç galatasaraylı laf attı, bir kaç turiste yardımcı olmak için çevirmenliklerini yaptım ve sakince taksiye binip evime döndüm.
Yolda insanlar, şehirler, binalar, hayatlar geçerken düşündüm... Zamanında bir arkadaşımın ettiği kelam geldi aklıma; dışarıdan ne kadar marjinal göründüğün sorun değil, sen kendine baktığında normal buluyorsan eğer...
Kendime baktım, kendimi normal buldum, kendimi normalleştirdim. İki gün sonra herkes beni unutacaktı veya en kötüsü başka bir isimle başka bir eve taşınıp hala sevdiğim arkadaşlarımla tekila içecek veya lanet olsun bebe türkiye'de neden pahalı diyecektik...
yine formspringte arkadaşlarla kitap-film-dizi-gündem çekiştirip, üç beş pozisyondan bahsedip, twitterda iki tane fotoğraf ekleyip ego yapacaktık...
veya yapmayacaktık kim bilir?
başkalarının hayatlarını ellerinde çekirdek izleyen insanlara seksin eğlenceli olduğunu veya gerçekten mutlu bir hayat yaşamanın imkansızlığını anlatamayacaktık...
biz de anlatmadık zaten...
Ben pek umursamadığımdan böyle şeyleri, röportaj teklifi geldiğinde de şu an oluşacak olan büyük tepkiyi ve ilgiyi düşünememiştim.
Ki zaten öyle tam sayfa röportaj yapalım, iki gazetede birden yayınlansın gibi bir teklif de gelmemişti... O yüzden düşünmedim sanırım.
Ama ne olduysa da ilginç olduğunu söylemeliyim...
İnsanları görmeyi çok seviyorum, hele olay da belden aşağı bir kavrama doğru giderse insanların içlerindeki gerçek benliği ortaya çıkartmasını izlemek ve tüm gün boyunca sosyal hayatlarında rol yaparak sakladıkları canavarları ortaya çıkartmalarını görmek, gerçekte insanoğlunun ne olduğunu anlamak için güzel bir yol olmakta.
Mail atanlar, twitterda yazanlar kızanlar, sövenler, tebrik edenler, özenenler, akıl isteyenler ve diğerleri...
Dün evden çıktım ve uzunca bir süre etrafta dolaştım, Andy Warhol'un da bana layık gördüğü 15 dakikalık şöhretimi izlerken uzaktan düşündüm de...
Ya gerçekten ünlü olsaydım, ne kadar felaket ve korkutucu bir şey olduğunu fark ettim. sokakta mısır satan adamdan mısır aldım, birkaç galatasaraylı laf attı, bir kaç turiste yardımcı olmak için çevirmenliklerini yaptım ve sakince taksiye binip evime döndüm.
Yolda insanlar, şehirler, binalar, hayatlar geçerken düşündüm... Zamanında bir arkadaşımın ettiği kelam geldi aklıma; dışarıdan ne kadar marjinal göründüğün sorun değil, sen kendine baktığında normal buluyorsan eğer...
Kendime baktım, kendimi normal buldum, kendimi normalleştirdim. İki gün sonra herkes beni unutacaktı veya en kötüsü başka bir isimle başka bir eve taşınıp hala sevdiğim arkadaşlarımla tekila içecek veya lanet olsun bebe türkiye'de neden pahalı diyecektik...
yine formspringte arkadaşlarla kitap-film-dizi-gündem çekiştirip, üç beş pozisyondan bahsedip, twitterda iki tane fotoğraf ekleyip ego yapacaktık...
veya yapmayacaktık kim bilir?
başkalarının hayatlarını ellerinde çekirdek izleyen insanlara seksin eğlenceli olduğunu veya gerçekten mutlu bir hayat yaşamanın imkansızlığını anlatamayacaktık...
biz de anlatmadık zaten...
19 Haziran 2012 Salı
yaz gelmişken
insanların bizlere yüklediği anlamlar kadar gerçeğiz belki de hepimiz.
belki anlamsızlaştırsalar, görmezden gelseler veya önemsememeyi öğrenseler, yok olup gideceğiz.
bu önemsizleşmenin önemini fark ettiğim günden beri, tüm hırslarımı, kinlerimi kenara bıraktım. sakince hayatıma devam etmekteyim, azıcık arkadaşların da iteklemesiyle olmuş olsa da... şu an en tepede seyrediyor ya websitelerim, birilerinin kanına dokuyor bu gidişat nedense...
oysa bence bazı emeklere saygı duyulmalı, bazı başarılar kıskanılmak yerine takdir edilmeli. bazı insanlar ayaklarından çekilmek yerine olduğu yerde kalmalı ne bileyim.
hem yaz gelmişken, hem güneş tepede biz kendimizi havuz kenarlarında, güneşlenerek, meyve kokteylleri ve buzlu sulara teslim etmişken...
dünyadan tek beklentim baliye giden bir uçağa binmekken...
ve hepimizin aradığı huzurun bir iki beyaz çiçekle evde güneşe uzanıp dondurma yemek olduğunu keşfetmişken, hırslara, savaşlara, kızmaya gerek yok...
önemli olan hep tepeye tırmanmak değil zaten, olduğun yerde, mutlu olabilmek... ve mutlu olduğunda da...
başkaları yok olur etrafından... kıskananlar da, çekemeyenler de, konuşanlar da...
sense susar ve şehrin göbeğinde sırtüstü bir havuzun ortasında yatıp gökyüzüne bakarsın...
bazılarımız konuşuyoruz, bazılarımız susuyoruz. benimse bu mevsimde yanaklarımda güneşten çiller çıkmakta...
ve eminim bu en tepede olmaktan daha az yaşlandırıyor beni.
sevgilerle...
Pınar KALKANCI
belki anlamsızlaştırsalar, görmezden gelseler veya önemsememeyi öğrenseler, yok olup gideceğiz.
bu önemsizleşmenin önemini fark ettiğim günden beri, tüm hırslarımı, kinlerimi kenara bıraktım. sakince hayatıma devam etmekteyim, azıcık arkadaşların da iteklemesiyle olmuş olsa da... şu an en tepede seyrediyor ya websitelerim, birilerinin kanına dokuyor bu gidişat nedense...
oysa bence bazı emeklere saygı duyulmalı, bazı başarılar kıskanılmak yerine takdir edilmeli. bazı insanlar ayaklarından çekilmek yerine olduğu yerde kalmalı ne bileyim.
hem yaz gelmişken, hem güneş tepede biz kendimizi havuz kenarlarında, güneşlenerek, meyve kokteylleri ve buzlu sulara teslim etmişken...
dünyadan tek beklentim baliye giden bir uçağa binmekken...
ve hepimizin aradığı huzurun bir iki beyaz çiçekle evde güneşe uzanıp dondurma yemek olduğunu keşfetmişken, hırslara, savaşlara, kızmaya gerek yok...
önemli olan hep tepeye tırmanmak değil zaten, olduğun yerde, mutlu olabilmek... ve mutlu olduğunda da...
başkaları yok olur etrafından... kıskananlar da, çekemeyenler de, konuşanlar da...
sense susar ve şehrin göbeğinde sırtüstü bir havuzun ortasında yatıp gökyüzüne bakarsın...
bazılarımız konuşuyoruz, bazılarımız susuyoruz. benimse bu mevsimde yanaklarımda güneşten çiller çıkmakta...
ve eminim bu en tepede olmaktan daha az yaşlandırıyor beni.
sevgilerle...
Pınar KALKANCI
11 Nisan 2012 Çarşamba
gözde büyütülen escortlar veya marka olmak üzerine...
İzmir'den döndüm dönmesine ama izmirlinin biri de aklıma ufak bir soruyu yumurtlayıp öyle gönderdi beni İstanbul'a... artık benim mail adresimin kalleşliğinden mi, yoksa gerçekten gönül koyduğum 2000 kişilik mail liste gmailin isyanından mı bilmiyorum, İzmir'e gidişimi kendi çabalarıyla öğrenmiş sevenlerim...
Bu nedenle İzmir'de ilk görüşmemi ilanlardan gelen yeni tanımadığım biriyle yaptım... şöyle bir diyalog geçti aramızda...
"-sen benim direkt ilgimi çektin ilanlarda
+aa neden ki, hangi fotoğrafı koymuşlar ki ilana ondan mı?
-yok hani herkesin sadece ismi var, senin Pınar Kalkancı ya çok kaliteli duruyor zaten, yazıların fotoğrafların falan da...
+hihi teşekkür ederim"
daha sonrasında 2 arkadaşını daha misafir ettim İzmir ziyaretinde...
Birkaç İstanbul'dan beri aylardır takip eden, görüşmeyi bekleyen insan da gelince İzmir'de karşıma, beni bir korku aldı hafiften... Sözde İstanbul'daki işlerin stressinden ve koşturmaktan sıkıldım diye gidiyorum İzmir'e ama beni deli gibi stresse sokuyor bu sefer seyehatim...
Çünkü, gelenler bana şunu düşündürtüyor; çok şükür eli yüzü düzgün, kültürlü, oturup kalkmasını bilen insanlar geliyorlar karşıma bir de bu insanlar aylarca beni bir şekilde kafalarının kenarına yazıyorlar, fotoğraflara bakıyorlar, twitterı, fsi ne bileyim orada burada inceliyorlar, takip ediyorlar, bazen mailleşiyorlar... bu beraberinde büyüyen beklentileri getiriyor... bu beklentinin büyüklüğü de ben aciz kulunuzu deli gibi bir "ben bu beklentileri karşılayamayacağım sanırım" stressine sokuyor.
Çünkü ben Pınar Kalkancı da gayet sıradan bir insanım, hatta ne ara rastlantısal alının bir isim soyad fikrinin trend olduğunu, bu trendin beni aşıp beni markalaştırdığını ben anlayamadım.
anlayamamanın ötesinde hazmedemedim de...
Gerçi ben her zaman biraz geç algılarım gerçekte olan bitenleri; çünkü olasılıkları ve durum senaryolarını kurup onlar için önlem almaya çalışmaktan gerçekte ne olup bittiğini algılayacak zamanım kalmıyor.
bu nedenle ne benim gibi marka olduğu söylenen bazı escortların neden marka olduğunu anlayamadığım gibi kendimin de ne ara marka olduğunu veya marka olmayı hak edip edemediğimi zerresiyle algılayamıyorum.
herkes süslü fotoğraflara, lüks hayatlara bakıp görmek istediği kadını koyuyor fotoğraflardan beyninde oluşan imajdaki boşluğa... mükemmel kadını yaratıyor, olamasak bile belki de?
ee peki asıl mesele şu belki de, bunca hayalden ve fanteziden sonra zihinde kurulan, karşılaşıldığında hayallerdeki escortla gerçekten rüyaları gerçeğe dönüştürebiliyor muyuz acaba?
belki de, marka olmak, ismini yapıp lüks bir hayat sunup, cafcaflı fotoğrafların arasında bile... vaat ettiklerini sunabilmekten ibarettir herkese...
4 Nisan 2012 Çarşamba
birilerinin ayak izinden giderken, bir efsane yaratamazsın...
bazıları escort camiasında omurgasız olmanız gerektiğine inanırlar, yerine göre yalan söylemekten, iftira atmaktan, yüzüne gülüp arkandan konuşmaktan çekinmezler...
yine bazıları tarafsızlığın büyük bir lütuf olduğuna ve kendini acındırarak her işini halledebileceğine inanırlar...
bazıları bilmez ki, yalanlarınıza inandığından etrafınızda değildir o insanlar, yalanlarınızı, kişiliğinizi zerresiyle umursamadıkları için yanınızda sizin nereye kadar dayanır bilinmez tabii kaynaklarından yararlanmak için oralardadır. dolayısıyla omurgasızsan, iki gün sonra gerçekten kötü gününde ne yanında olan insan bulunur ne de seninle işi bittiğinde seni satmayacak bir canlı türü etrafında...
hayatın her yerinde bir tavır sahibi olmak kendi yararınadır. herkesden her şey olmaz kesinlikle...
bir iki gün önce bir yatak sohbeti sırasında ki bence en güzel sözler yatakta söylenir :) çok sevdiğim birisi dedi ki "herkes beni sevmesin istiyorum, herkesin sevdiği insanı sevmem"... durdum düşündüm, ben de sevmem herkesin sevdiği insanı...
insan dediğinin kendine ait görüşleri olacak, tavrı olacak, duruşu olacak... escort da olsan, görüşme yapan adam da olsan tavır sahibi olacaksın azıcık. kim olduğun mekanına-insanına göre değişmeyecek.... nabza göre şerbet vermeyeceksin, iki kuruş para için inanmadığın şeylere inanır görünüp, olmadığın biriymiş gibi davranmayacaksın.
bırak seni seven sen olduğun için seviyorsa sevsin, seni kullanmak için ne yapsan "he" diyen adama da, kadına da yol vereceksin.
bazı insanlar vardır, aynı şeyleri düşünmediğin konular olabilir, gıcık olabilirsin ama saygı duyarsın... içten içe yaptığı şeye, yapabildiği şeye hayran olursun.
tepeye tırmananın sevmeyeni bol olur... zirve tek kişiliktir çünkü.... ayağını kaydıramıyorsa, ayağı kaymasın diye bazılarının yaptıklarından korkacaksın...
escort olmak demek, kişilik dediğin şeyi kapıda bırakıp bir camiaya girmek değildir, yalan dolan beyanatlarla, sahte fotoğraflarla, insanları salak yerine koyup gözüne baka baka söylenen yalanlarla masumiyet çakması bir kimlik oluşmaz.
bazı yeni yetme kızlara bakıyorum da... ben bile bu camiaya yeni giren a kişisinin kimi taklit ettiğini görüyorum....
benim fotoğraf çektirdiğim otele gidip iki fotoğraf çektirince pınar kalkancı olunmaz.... benim attığım twittlerin çakmasını yazınca ne parti kızı olursunuz ne can ciğer kuzu sarması bazılarına...
benim vücuduma sahip olmak için rejimlerle diyetlerle uğraşacağına insanlar, kendilerini kabullendikleri bir düzlemde işlerini düzgün yapsalar keşke...
başkasının kazandığı ekmek parasına göz koyup orada burada konuşan kadınlar.... bazı şeylerin değerine paha biçilmez der bazıları...
siz bunu belki güzellik zannedersiniz, belki yatağı iyi olmak, belki "elit" dediğiniz ne olduğunu bilmediğiniz bir kavramdan ibaret zannedersiniz...
oysa asıl paha biçilmeyen şey, hayatın her yerinde olduğu gibi bu camiada da "tavır" 'dır, kişiliktir, sözünün arkasında durmaktır...
bu blogun şarkısı bu olsun, çok da severim zaten....
http://www.youtube.com/watch?v=lSi883W_kQw
26 Mart 2012 Pazartesi
vip escort veya çok önemli olmaya çalışan insanlar :)
-ilk olarak bu blogda yazılan hiçbir yazının gerçek kişi ve olaylarla bir ilgisi yoktur, hepsi kurmacadır....- demek isterdim ama patavatsızım ve hepsi gerçek, o nedenle lütfen birileri üzerine alınmasın.
bu biraz da kısa boylu tüm escortların fotomodel, uzun boyluların manken olması gibi ya tutarsa şeklinde bir yaklaşıma benziyor ama sanırım bu armutları yiyen ayılar da çıkıyor :) değil mi?
daha bugün ilan siteleri ve çeşitli forum sayfaları arasında cirit atarken gözüme erişti... xxxx vip, vip yyyy... o kadar da çoklar ki, hangisi kimdi en ufak fikrim yok...
mantar gibi çoğalırlarken bazıları, isimleri ezberlemenin de cürmü yok, affetsinler... ilk kim kullanmıştır, kimin aklından çıkmıştır bir bilgim yok ama "vip" olmak biraz ayağa düşmüş duruyor.
iki gün öncenin kenar mahallelerinde üç otuza farklı isimli bir meslek icra edenleri escort olarak anılırken, üzerine bir de çok önemli insanlar olarak giriyorlar hayatımıza...
ücreti "çok önemli" desen değil, kendisi desen değil, fiziği, sunduğu hizmet standartları, genel kültürü, eğitimi değil... neresi "very important" bu "person"ların belli değil...
insan açıkçası rakip olarak görmese bile, aynı klasmanda sayıldığı insanlara göz ucuyla baktığında şunu düşünüyor... o kadar özel bir şeyse neden gerçekten standart üzeri ilgi ve hizmet sunan gerçek escortların hiçbirinin sıfatında vipler gezmiyor?
belki bazılarımız kendilerini çok önemli bulmuyor, görmüyor veya sunmuyor...
veya gerçekten "vip service" sunan insanların sunduğu şeyin kalitesini görmek, anlamak için bu sıfata ihtiyaç duyulmuyor, ne dersiniz?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)