11 Kasım 2013 Pazartesi

ayak izlerine dair, peşimize taktığımız gereksiz kalabalıklar...

Sanırım ben, kendim gibi olmayı seviyorum, başka birisine benzememeyi.

Güneş veya aydınlık gibi hissediyorum kendimi, bildiğin ışık saçıyorum etrafa ve parlıyorum. Şu an, sarı bir elmayı ısırıyor, salonda koltuğumda arka kaburga kemiklerim ağrırken öksürüyor ve etrafıma ışık saçıyorum. 

Gülmeyin, gülmeyin :) gerçekten ışık saçıyorum. 

Ne zaman ki ben kendimi arar oldum, o zaman bir şeyler değişti Pınar Kalkancı'nın da hayatında...


Pınar saçlarını savurup  rüzgarda, yağmurda ve güneşte parlar oldu. Hem de hiç eskisi gibi efor sarfetmeden...

Ben içime çekildim, içime çekildikçe insanlar geldi, insanlar geldikçe başkaları takip etti, başkaları takip ettikçe ben sustum; ben sustukça onlar daha çok konuştular, onlar konuştukça ben gülümsedim, ben gülümsedikçe daha çok saldırdılar, onlar saldırdıkça ben parladım. 

Işıl ışıl gülümsedim, herkese yardım eli açtım, herkesin işine gücüne koşturdum, herkesin elinden tuttum, herkese alan tanıdım, herkese tahammül ettim, herkesi sever oldum. 

Beni tehdit edenler, hakaret edenler, kıskananlar, taklit edenler doluştukça etrafa... ben kabuğuma çekildim, onlar geldikçe ben başkalarıyla ilgilenemez oldum, ne siteleri takip eder oldum, ne sayfaları... Tüm camianın ortasında minicik bir adada sadece kendim ve ancak kendim kadar eğlenceli bulduğum bir avuç adamla beraber minik bir dünya kurdum. 

Ve gerçekten çok sevdim o insanları ve eminim onlar da beni çok sevdiler. sev(il)dikçe daha çok ışık saçtım. 

eskiden sırf ben okuduğum için  o yazarı okuyan, sırf ben giydiğim için benzer şeyleri giyen, sırf ben o pozda fotoğraf çektirdim diye o pozda fotoğraf çektiren, sırf ben dinledim diye o şarkıları dinleyen insanlara kızardım. 

sonra fark ettim ki, ben biraz da onlarla parladım... 

Onlardı beni muhteşem gören, benim gözümde Pınar Kalkancı önemini yitirdikçe onlardı Pınar'ı kendi gözlerinde yücelten... Ve yavaş yavaş pınar'ın o süslü dünyasının benim için bir değeri kalmadı... 

Ve içimden dışıma bir ışık yayıldı, yeni bir şey uyandı. 

Yine önümde sarpa sarmış, nereye çıktığı belirsiz yollar çatal çatal beklerken ben bir elimde elmam, üzerimde etekleri uçuşan soluk mavi bir elbise şaşkın ve yine ne yapacağını kestiremez bir halde;

hayattan ne istediği meçhul, öylece dikiliyorum. 

Karar vermiyorum... 

Ve arkamda bir dolu kalabalık beklerken korkmuş, sevinçli, kıskanç, öfkleli ve nice duygulu gözlerle... 

Sevgili evren ben senden ne isteyeceğimi bile bilmiyorum ama sen ne istediğimi bilirsin. 

Seninle parlıyorum.

2 yorum:

  1. Pınar blog yazılarını, tweetlerini vb.. yazılarını hep takip eden birisi olarak yorum yapmadan geçemedim,
    Hümanist bir yapıdasın beklide daha fazlası, bazen sırf insan sevgin o kadar fazla ki kendini onlara adamış gibi hissettiğimde oldu. Her neyse bu beklide iyi bir şeydir bilemiyorum.
    Hep “evren” ve “hayat” kelimelerini kullanıyorsun, yada hep onlardan bişeyler istiyorsun veya hep hayatını bunlar yönlendiriyor gibi cümleler kullanıyorsun. Tabi bu bir yaşam tarzı şikâyetçi veya itiraz yada düşüncelerinin zıttını düşünen anti materyalist bir yapıda da değilim. Sadece fikirlerinin doğruluğunu kendi iç dünyamda sorgulayan biriyim. Sen benden daha gençsin ama benden daha kültürlü ve daha fazla bir hayat tecrüben olduğu kesin.
    Yaşadığımız dünyada veya çevrede her türlü olay, zaten o çevrenin bir parçası olmamızdan dolayı bizim etkimiz alanında yada biz o alanın ta kendisiyiz. Yani her şey zaten bizim kararımızla gerçekleşmiştir veya biz o kararın neticesinde bu durumdayızdır.
    Sen kendine bir yol çizmişsin zaten, bu yolda bugün parlarsın yarın ışığın söner, bugün eleştirirler veya kıskanırlar veya korkuturlar ama yarın hepsi değişebilir yada değişmeden de gidebilir, sonuçta bunlar hep senin kararlarının neticesi yani parlıyorsan bu senin eserindir, eğer yarın parlamadığını hissettiğinde de bu senin o zamanki kararlarının yada yaptıklarının neticesi olacaktır. Bu duygular hayatımızın sonuna kadar böyle gidip gelecek bence.. hep aynı şerler yaşayacağız, yani birgün gururlanacağız yaptıklarımızdan beklide kendimizi evrenin tam orta noktasında hissedeceğiz, bazanda tam zıttı ben başka bir evrendemiyim diyeceğiz. Sonuç diyeceksin? Sonuç yok aslında… Şu yaşamında insan kendine bir rol biçer ve hep o rolü oynamaya çalışır, sana düşen rolü oynamak, sonuçta en iyi oynayan kazanıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birey olmak bence modern toplumun ve modern insanın en büyük sorunu. Modern toplum diyor ki; "her şey sana bağlı; kaderin senin elinde, yeterince çalışırsan şuna sahip olursun, çalışmazsan olmazsın. Her şeyi yapan sensin; başına gelen her şeyden sen sorumlusun, her şey senin elinde, sen sen sen sen..."

      Bence ise tam tersi, "olan hiçbir şey ben yaptığım için olmadı, iyi olan da kötü olan da; bir şeyin olmaması gerekiyorsa ne kadar çabalarsam çabalayayım olmayacak ve bir şeyin olması gerekiyorsa ben olmaması için ne kadar çaba harcarsam harcayayım olacaktır. Ve eğer ben olmaması gereken bir şeyin olması için çaba harcarsam mutsuz olurum ve eğer ki ben olması gereken bir şeyin olmaması için çaba harcarsam yine mutsuz olurum."

      sana göre insan çevresinin bir parçası, onun bir elemanı...
      bana göre insan bir oluşum tamamlanmış, hiçbir şeyin parçası değil, hiçbir şeyle bağlantılı bağımlı değil...

      sana göre insan bir çemberin üzerindeki nokta, olaylar ve insanların oluşturduğu bir çemberin, olaylar ve insanlara bağlı noktanın çemberin üzerinde kalması...

      bana göre insan bir nokta, etrafında ona temas etmeyen bir çember olan. olaylar, insanlar ve durumlar yani etrafındaki çember değişebilir, bir kare veya çok çirkin bir yamuk kenar üçgen olabilir önemli değildir. nokta hep noktadır.

      modern toplum sana nokta olmak yetmez, çember olmalısın der; olduğun şey yeterli değildir; fazlasına ihtiyaç vardır her zaman.

      benim inanışım sen bir noktasın der, hayatın akışında bir çemberin noktası olabilirsin de, olmayabilirsin de, bazen üçgenin noktası olursun, bu seni üçgen veya çember yapmaz. sen hala noktasın der ve önemli olan tek şey nokta olmaktır.

      rollere kapılmak, bir şey olmaya çalışmak, iyi oynamak gibi dertler ancak diğer noktalarla aynı gayede buluşmak istediğinde önemli olabilir. oysa bazılarımız için bunlar önemli değil. ben kendim olmayı ve başkaları ne düşünürse düşünsün; nasıl olurlarsa olsun kendim olmayı seçiyorum; kendin olma rolü yapamazsın.
      ben kendi karnımdan çekilerek içimi huzurla dolduran eylemleri gerçekleştiriyorum, sonuçları beni ilgilendirmiyor, hiçbir sonuçla ilgilenmiyorum. sadece eylemler ilgimi çekiyor.

      kazanmaksa hiç umrumda olmadı, nice heybetli kaybedişlerim vardı ve yemin ederim şu an dahi kazanmaya tercih ederim hepsini

      Sil