En çok söylediğim cümlelerden biri “I love humans”’tır; yani insanları severim. Bir diğeri de “I’m not human”, yani ben insan değilim.
Dışarıdan bakınca dunning Kruger effect gibi görünmesini istemem elbette ama insanları, insanların trajedilerine verdikleri tepkileri, önem verdikleri milyonlarca küçük ve değersiz şeyi izlemek beni büyülüyor. Her zaman için böyleydi.
Gerçekten muazzam, özellikle z kuşağını izlemek ve onlarla takılmak tamamen karanlığa baktığında karanlığın da sana geri bakması gibi.
Geçenlerde, bir arkadaşımla her zamanki gibi günlük jenga turnuvamızı yaparken telefonu çaldı. Arkadaşları akşam gelecekti ve heyecanlandım, artık gençlerin yaşam enerjisini sömüren gereksiz bilge biri olduğum için 18,19 yaşındaki iki kızla jenga oynayıp Türk trap müziği hakkında dedikodu yapmaktan daha eğlenceli bir gece düşünemiyordum.
Türk rapinin Leonardo Da Vinci ile aramdaki tek fark olduğunu ve bunun en önemli guilty pleasureım olduğunu herkes bilir. Neyse…
Kızlarla konuşurken anladım ki, gerçekten bomboşlar, 0 nöron ile hayatta kalıyorlar ve ihtiyaçları da yok gibi yaşıyorlar. Arkalarından dedikodu yaparken boş bir tuval gibiler tek bir çizik yok demiştim.
İşte neden bilmiyorum ama tüm ülke, tüm gençlik sanki bomboş bir tuval gibi.
0 hafıza, 0 bilgi, 0 merak ve 0 kabiliyet ile gelişine yaşıyorlar. Bunu hayatım boyunca söyleyeceğimi hiç düşünmezdim, ama bu konuda kendimi de suçladığım zamanlar oluyor.
Kendimi ülkenin yozlaşmasında ve gençlerin geldiği bu durumda bir influence’a sahip olmuş gibi hissediyorum bazen.
Ama amaçladığım şey bu değildi.
Evet hızlı ve kolay para kazanmak size çok zaman verir, amaç da zaten bu çok zamana sahip olmaktı benim simülasyonumda, daha çok okumak için, daha çok izlemek için, daha çok dinlemek için, daha fazla yer görmek ve deneyimlenmek için… daha fazla öğrenmek için yani.
Öğrenmeden, merak etmeden TikTok veya instagram akılında sayfalarca çöp video ve resmi çekiştirip durmaktan fazlası için anlamlıydı. Ve hayatı yaşamaya değer kılan şey de buydu, denemek… yeni bir şeyleri, pizza yapmayı veya çömlek…
Banksy belgeseli izlemek veya Venedik’te gondola binmek…
Asla ama asla sayfa kaydırmaktan ibaret bir hayat için değildi.
Bazen gerçekten asırlardır çok zengin olan insanlarla ve çocuklarıyla tanışırım ve hobi gibi sahip oldukları şeyler dışında çalışmazlar. Yani para derdin geçim derdin olmadığında ah evet topluma yararlı bir insan olmalıyım kaygısı gütmüyorsun; sadece kendin için bir şeyler yapıyorsun. Kendini iyi hissettiğin için, kendini ifade etmek için, kendin gerekli gördüğün için…
Yani üretmek aslında insanın ilkel doğasında sadece kendisi için yaptığı bencil bir şey. Ama sanırım bu kaybı her kuşakta ve her nesilde sadece pek az olana bahşedilmiş.
Belki de antik Yunan’da filozofların hiçbir şey yapmayıp sadece düşünmeyi meslek olarak görmesi gibi benimki. Sadece öğrenmekle, izlemekle, dinlemekle, keşfetmekle ilgileniyorum ve insanlara faydalı olmak zerre umurumda değil. Bunun için bulduğum yolu meşrulaştırıyorum belki…
Ama ya siz? Diğerleri?
Siz 9-17 bir işte çalışarak elde edeceğiniz geliri 1/4 zamanda elde ederek arttırdığınız zamanda kendiniz için faydalı ne yapıyorsunuz? En son ne zaman bir şey öğrendiniz mesela?
Tamamen boş bir tuval olarak çok başarılı olduğunu iddia ettiğiniz kurtlar vadisi veya/aşkı memnunun 716. Tekrarını izlerken bu zamana gerçekten ihtiyacım var mıydı diye düşünüyor musunuz?
Gerçekten verimli kullandınız mı zamanı? İşte yazının başında söylediğim insan olmakla/insan olmamak arasındaki fark burada başlıyor benim için…
Yani bana göre günümüz insanı gündelik ufak kaygılara o kadar yenilmiş ki hayatta kalmak dışında hiçbir önceliği kalmamış. Tamamen sanki Türk insanı, işe gitmek, iş yerinde kendisini zorbalayan insanlara katlanmak, aşırı kalabalık toplu taşımalarda oksijen oranı düşmüş ter ve umutsuzluk kokusuyla tıklım tıkış kişisel alanına girip kendisine temas eden onlarcasıyla konserve sardalya gibi yok gidip evine halk ekmek kuyruğuna girip ekmek almak, hayatının amaçsızlığını ve zavallılığını unutmak için çocuk yapmak ve çocukların sadece daha çok masraf, daha çok problem, daha çok gürültü ve hayattaki yaşam sevincini sömüren en büyük hata olduğunu kabul etmek yerine ya “sen de bir tane yap anlarsın çık başka bir şey” diyerek reklamını yaptığı bir ürünle varoluşunu taçlandırdığı bir Dostoyevsky Rusya’sının çilekeş hayatını yaşayan, sonrasında biriktirdiği paralar ile ev alıp yaşama döngüsünü tamamlayarak köyünde tezek kokusu, kansorejen tarım ilaçları ve televizyon programları ile ölmekle, devlet hastanesi koridorlarında kanser tedavisi görmek ve her şeyi corona aşılarına yüklemek arasında bir hayat yaşayıp ölüyorlar.
Sorsanız, hiçbirinin hayatta bunları kendim için yaptım ve gurur duyuyorum dediği bir şey yok çocuklarından başka…
Tek yaptıkları hayatta kalmak. Yaşamak bile değil… hep sorarım böyle insanlara, neden böyle bir hayatın varken çocuk yaptın diye…
Hiçbir zaman mantıklı bir cevap alamadım, sen de yap, çocuğunu kucağına aldığında anlarsın dışında…
Dürüst cevaplar aldığım oldu, evlilik bir yerde anlamsızlaşıyor yapacak bir şey yok hep aynı işte o tıkanmada yapıyorsun diyeni en dürüst olan buluyorum.
Bu arada zengin, aşırı yetenekli, aşırı zeki insanların bir yerde dünyadaki nüfusun giderek vasatlaşmasına optimist bir bakış açısıyla müdehale etmeyi umarak yaptıkları çocukları da faydasız ama sevimli bir çaba olarak görüyorum.
Neyse bütün bunları geçip bu dünyada hayatta kalma üzerine yazmak istediğimi söylemeliyim. Başlık o yüzden öyle…
Herkes kolay kolay söylemez ama dünyada çoğu insan yahudileri sevmez, bense tam tersi. Aslında sevmek de değil söylemek istediğim. Yaptıklarını onaylamazlar.
Bana göre bir şekilde insanlar gerçek doğalarından tamamen kopartıldığı için savaşmayı unutmuşlar. Oysa olması gereken bu.
Bizler hayatta kalmak için savaşmak zorundayız. Nefsi müdafaa gibi düşünün. Nefsi müdafaa ne zaman başlar? Öldürülme ihtimaliniz olduğunda ve/ölmekten korktuğunuzda…
Peki şöyle düşünün ileride sizi öldürecek/öldürmesinden korktuğunuz şeyler için önceden önlem almak ve öldürmek nefsi müdafaa olmayacak mı?
Bir eviniz olduğunu düşünün bir böcek gördünüz, hamamböceği… üstüne ilaç sıktınız ve öldü bu nefsi müdafaadır değil mi? Peki azıcık araştırmayla hamamböceklerinin hızlı çoğaldıklarını milyonlarca yumurtladıklarını ve belki duvarlarınızda binlerce bebek böxek olduğunu öğrendiniz, o zaman yaşama hakkı diye böcek alanınıza girene, size hastalık bulaştırana veya çok geç olana kadar bekleyecek misiniz yoksa önlem alıp böcek ilaçlama şirketi mi çağıracaksınız?
Evet, aslında insanların duymak istemedikleri tek şey kendilerinin de böceklerden bir farklarının olmadığı…
Tarihte bir toplum olarak her koşul ve şartta başarılı olmuş hayatta kalmış, savaşmış ve kazandıklarında savaş alanını terk etmek yerine geride hiçbir zaman bir tehdidin var olmamasını sağlayacak kadar savaşçı olan bir millete saygı duyuyorum.
Dünya sahte iki yüzlü bir eşitlik algısına sahip. Haksız rekabet kavramını duymuşsunuzdur, pardon ama bir şirketi küçükken yok etmek veya satın almak veya piyasadan silmek yerine neden büyüyene ve sizin bölgenizi tehdit edene kadar bekleyeceksiniz?
Gerçek bir savaş geriye dönüp baktığında hiçbir tehdit unsurunun tekrar oluşmaması sağlanarak ancak bertaraf edilebilir. Ve size söyleyeyim, bunu size sadece dürüst olanlar söyleyecektir.
Gerçekte kimse kendinden başkasını düşünmez, kimse herkesin kazandığı bir senaryo için maraton koşmaz ve herkes her zaman kendisine rakip olabilecek en ufak oluşumda elinde güce sahipse onu bir böcek gibi ezecektir.
Her zaman terliği elinizde tutan taraf olun, hamamböceği değil.
Ve ne zaman bir savaş meydanına çıksanız, her zaman bir yahudi gibi savaşın.
Evet belki tarihte Cengiz Han her zaman acımasız ve soğukkanlı bir lider olarak anlatıldı, ama dönüp baktığımızda kaçımız ılımlı, insancıl olan ona kaybeden komutanların adını öğrendi veya hatırlıyor ki?
Tarih sadece kazananlar tarafından yazılır.
Türkiye’nin z kuşağı, beni globaldeki z kuşağı ile kıyasladığımda çok büyük hayal kırıklığına uğratıyor. Dünyanın ai ile güçlendirilmiş z kuşağı teknolojiyle bu kadar içli dışlıyken, bizim teknolojiyle içli dışlı z kuşağımız havhav reelsi izliyor ve pickme ile pigmeyi aynı şey sanıyor.
Bu da böyle bir anımdır.